Haber

İran’ın Pakistan’a yönelik saldırıları bölgedeki çatışma endişelerini artırıyor

İran’ın Pakistan’da Ceyş el Adl militan grubunu hedef alan son saldırıları, Orta Doğu’daki çatışmanın bölgenin dışına yayılacağı yönündeki endişeleri artırdı.

Pakistan hükümeti saldırıda iki çocuğun öldüğünü, üç çocuğun da yaralandığını açıkladı.

Füze saldırılarının “kabul edilemez” olduğunu söyleyen İslamabad hükümeti, saldırılara misilleme yapılacağı uyarısında bulundu.

İran, Pakistan sınırında faaliyet gösteren Sünni militan grup Ceyş el Adl’ın ABD ve İsrail tarafından desteklendiğini iddia ediyor. Grup geçmişte İran güvenlik güçlerine yönelik bazı saldırıların sorumluluğunu üstlendi.

Pek çok siyasi analist, sert eleştirilere rağmen İslamabad yönetiminin risklerin yüksek olduğunu anladığını ve kısasa kısas hareketinden kaçınacağını söylüyor.

Ceyş el-Adl: ‘Adalet Ordusu’

Ceyş el-Adl veya “Adalet ve Eşitlik Ordusu”, İran hükümetine karşı çıkan silahlı bir militan gruptur. Örgüt kendisini İran’ın Sistan-Belucistan eyaletindeki “Sünni haklarının savunucusu” olarak tanımlıyor.

İran, eski adıyla Cundullah (Allah’ın Askerleri) olarak bilinen militan grubun lideri Abdülmelik Rigi’yi, 2009 yılında İran güvenlik güçlerini bombalamak ve İngiltere ve ABD adına casusluk yapmak suçlamasıyla tutuklamıştı. Rigi de 2010 yılında asılarak idam edilmişti.

O dönemde İran’da görev yapan eski Pakistanlı diplomat Muhammed Abbasi, Rigi’nin tutuklanmasında Pakistan’ın önemli rol oynadığını söyledi.

ABD istihbaratına göre Ceyş el Adl çok sayıda patlama ve saldırıya karıştı. 2005 yılında İran’da eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’a düzenlenen saldırı da bunlardan biri.

Ceyş El Adl’ın gerçekleştirdiği operasyonlar genel olarak Sistan-Belucistan eyaletinde gerçekleştirildi.

İran Pakistan’ı neden vurdu?

İran Devrim Muhafızları ilk olarak Irak ve Suriye’deki hedeflere saldırdı. Bir gün sonra Pakistan’daki hedeflere balistik füzeler fırlattı.

Eski bakan ve dış politika uzmanı Mushahid Hussain Sayed, bu hamlenin Pakistan için sürpriz olduğunu söyledi.

Eski bakan, “Kişisel görüşüme göre bu, İran Devrim Muhafızları’nın derin devletinin gizli bir operasyonu gibi görünüyor ve daha geniş bir perspektif gerektiriyor” dedi.

Saldırının ikili anlaşmalara ve uluslararası protokollere aykırı olduğunu belirten Sayed, “Gazze’de soykırım yaşandığını” hatırlatarak, böyle bir dönemde İslam birliği ruhunun zedelendiğini savundu.

Tahran’ın öfkesini İsrail’e yöneltmek yerine 24 saat içinde üç Müslüman ülkeye saldırdığını söyleyen Sayed, şöyle devam etti:

“Bu tür ikiyüzlülük ve çifte standartlar güçlü bir kınamayı hak ediyor.”

Pakistan-İran gerilimi

Tarihsel olarak Pakistan-İran ilişkileri inişli çıkışlı olmuştur.

İran, 1947’de Pakistan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke oldu ve İslamabad yönetiminin yurtdışındaki ilk büyükelçiliğine ev sahipliği yaptı. Her iki ülke de Soğuk Savaş sırasında işbirliği yaptı ve jeopolitik olarak geniş anlamda uyumluydu.

Ağustos ve Eylül 1965 arasında Pakistan ile Hindistan arasında gerçekleşen 1965 Hint-Pakistan Savaşı sırasında Tahran, İslamabad’ı destekledi.

Ancak 1979 İran Devrimi ve Suudi Arabistan’dan esinlenen Vehhabi İslamcılığın Pakistan’da giderek artan etkisi (Afganistan’daki çatışmaların da etkisiyle) İran ile Pakistan arasındaki güvensizliğin artmasına neden oldu.

İran, 1990’lı yıllarda Pakistan’da mezhepçiliği ve Şii vekillerini teşvik etmekle suçlanıyordu. Tahran, İslamabad’ın Kabil merkezli Taliban hükümetine verdiği destekten de rahatsızdı.

İran’ın Hindistan’la artan işbirliği ve Pakistan’ın ABD ile stratejik ittifakı iki ülke arasındaki çatlağın daha da artmasına neden oldu.

2018’de İran, Hindistan’la, İran’ın Çabahar limanının bir bölümünün kontrolünü Yeni Delhi yönetimine devretmek üzere bir mutabakat anlaşması imzaladığında İslamabad bu duruma şüpheci yaklaştı.

Bu gelişme Pakistan’da Hindistan ve İran’ın Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nun önemli bir noktası olan Gwadar limanının stratejik önemini azaltmaya yönelik karşı hamleleri olarak yorumlandı.

Bütün bunlara rağmen iki ülke arasında hiçbir zaman büyük bir anlaşmazlık yaşanmadı. Ancak ikili ilişkilerinin potansiyelini tam olarak kullanamadılar.

İslamabad Stratejik Araştırmalar Enstitüsü araştırma görevlisi Arhama Siddiqa’ya göre, iki ülke arasındaki ilişkiler 2021 yılından bu yana olumlu bir seyir izliyor.

Pakistan yine de son gelişmeleri temkinli bir şekilde izliyor.

BBC’ye konuşan Arhama, “Pakistan toprak bütünlüğünden taviz veremez ama aynı zamanda yeni bir cephe açmak da istemiyor. Hindistan ve Afganistan’la ilişkiler sorunlu. “İslamabad başka bir komşunun iyi niyetini kaybetmeyi göze alamaz” diyor.

Savunma analisti İkram Sehgal BBC’ye Pakistan’ın İran’la makul ilişkiler kurabildiğini söyledi.

Pakistan’ın “Suudi kampının” bir parçası olmayı reddettiği zamanlar oldu. Özellikle Suudi liderliğindeki Sünni koalisyon 2015 yılında Yemen’deki iç savaşa müdahale ettiğinde Pakistan bunun bir parçası olmayı reddetmişti.

Pakistan, ülke içindeki Sünni ve Şii halklar arasında yeni fay hatları yaratabileceğini düşündüğü mezhepsel bölgesel bir çatışmaya dahil olma tehlikesini gördü.

Ancak İran ile Suudi Arabistan arasında son dönemde yaşanan yakınlaşma bu baskıları azalttı.

Sehgal, İran’ın, diğer bölgesel çatışmalara karışarak komşusuyla yeni bir çatışma başlatamayacağını da anladığını düşünüyor. Ülke, ABD yaptırımları altında da zorluklar yaşıyor.

Pakistan’ın militan gruplara karşı harekete geçmesi ve topraklarının başka ülkelere saldırı amacıyla kullanılmasına izin verilmemesi gerektiğini savunan Sehgal, şöyle diyor:

“İran’ın da bu tür yıkıcı eylemlerden kaçınması gerekiyor. İletişim ve uyum içinde olmaları gerekiyor. Aksi takdirde bu tür hamleler bölgeyi halkının kaldıramayacağı başka bir savaşın eşiğine getirme potansiyeli taşır.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu